Televizyon, bir zamanlar aileleri bir araya getiren, eğiten, bilgilendiren bir mecra olarak evlerimizin baş köşesindeydi. Özellikle Türkiye’de, öğle saatlerinden akşama kadar uzanan o meşhur “gündüz kuşağı” programları, yıllarca ev hanımlarına yönelik içerikler sunma iddiasıyla ekranlara geldi. Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu yayınların içeriği kamu vicdanında ciddi şekilde sorgulanıyor.
Büyük Aile Platformu’nun 81 ilde topladığı 150 bine yakın ıslak imza ve dijital ortamda başlattığı kampanya, artık toplumun geniş bir kesiminin bu yayınlardan rahatsız olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İnsanlar sadece şikâyet etmiyor; imza atarak, seslerini duyurmak istiyorlar.
Peki ne oldu da bu programlar hedef tahtasına oturdu?
İzleyiciler, bu yayınların artık aile yapısına zarar verdiğini, mahremiyet sınırlarını hiçe saydığını, şiddeti ve aldatmayı “eğlence unsuru” gibi sunduğunu düşünüyor. Evli çiftlerin özel sorunları reyting uğruna gözler önüne seriliyor, dramatik anlatımlar içinde gerçekler flu hâle geliyor. Bir yanda psikolojik destek ihtiyacı olan insanlar, diğer yanda bu çaresizlikten reyting devşiren yapım ekipleri…Reyting kaygısı, kaliteyi ve sorumluluğu geride bırakmış durumda.
Büyük Aile Platformu’nun yürüttüğü kampanya, sansür ya da yasak talebinden ziyade, yayıncılıkta bir “ıslah” çağrısı olarak okunmalı. Yani daha etik, daha yapıcı, aile yapısını güçlendiren yayınların teşvik edilmesi… RTÜK’ün bu konuda adım atması bekleniyor; ancak esas güç toplumun talebinde yatıyor.
Bu bir yasaklama değil, bir arınma çağrısıdır.
Televizyonlar, toplumun aynası olmaktan çıktıysa, artık bu aynayı temizleme vakti gelmiş demektir. Biz ne izliyorsak, geleceğimiz de ona dönüşür.
İmza atmak isteyenlerin sadece ismini girerek destek vereceği kampanya toplumsal vicdan sesinin mâkes bulacağı bir çağrı niteliğinde. Aşağıdaki linke tıklayarak bu çağrıya kulak verebilirsiniz.