Şarm El Şeyh’in Diplomatik Gölgesi:
Türkiye’nin Eksen Kayması ve Batı’ya Karşı Kurulan Yeni Cephe
Barış Zirvesi Değil, İradeler Savaşı: Erdoğan’ın Resti, NATO Müttefiklerine Mesaj
Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde düzenlenen ve Gazze’deki ateşkesi görüşmeyi amaçlayan zirve, görünürdeki barış çabalarının ötesinde, küresel ve bölgesel güçlerin irade mücadelesine sahne oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uçağını indirmeme resti, sadece Netanyahu’ya değil; zirveyi ABD’nin güdümünde ve İsrail’in çıkarlarını merkeze alarak şekillendirmeye çalışan Batı blokuna karşı net bir mesajdı. Bu olay, Türkiye’nin dış politikasında geleneksel Batı ittifaklarından radikal bir eksen kayışının somutlaştığı an olarak okunmalıdır.
I. Trump’ın Ricası ve Türkiye’nin İttifak Sorgulaması
Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın ricası üzerine zirveye davet edilmesi, Ankara için bardağı taşıran son damla oldu. Türkiye, Gazze’deki operasyonları “soykırım” olarak nitelendirirken, en yakın müttefiki ABD’nin, “katliamın mimarı”nı barış masasına davet etme çabası, güven bunalımını derinleştirdi.
NATO İçi Çatlak: Erdoğan’ın “O varsa ben yokum” resti, sadece bir lider tepkisi değil, aynı zamanda NATO üyesi bir ülkenin, Batı’nın Ortadoğu’daki önceliklerine karşı çektiği diplomatik bir isyandır. Türkiye, Filistin davası üzerinden, Batı’nın çifte standartlı ve İsrail’i kayıran politikalarına karşı bölgesel ve küresel bir cephenin liderliğini üstlenmektedir. Bu rest, “Siz Batı’nın değil, bölgenin çıkarlarını savunuyoruz” ilanıdır.
II. Mısır’a Karşı Güç Gösterisi: Bölgesel Rekabet
Restin bir diğer boyutu, zirveye ev sahipliği yapan Mısır’a ve Cumhurbaşkanı Sisi’ye yönelik bir güç gösterisidir.
Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşme sürecinde olduğu bir dönemde, Kahire’nin Washington ve Tel Aviv’in baskısıyla hareket etmesi, Erdoğan tarafından kabul edilemez bulundu.
Liderlik Boşluğunu Doldurma: Uçağın pisti pas geçmesi ve havada pazarlıkla Netanyahu’nun engellenmesi, Türkiye’nin Ortadoğu’da sadece ABD ve İsrail’e karşı değil, aynı zamanda bölgesel rakipleri (Mısır ve BAE gibi) üzerinde de diplomatik baskı kurma ve bölgesel liderlik boşluğunu doldurma iradesini simgeler. Türkiye, artık barış masasını kuran değil, masayı kendi şartlarına göre şekillendiren tekil güçtür.
III. ‘Garantörlük’ Formülü: Askeri Etki Alanını Genişletme
Erdoğan’ın metni imza atmadan okuması ve Türkiye’nin Gazze’nin garantörü olma ısrarı, Ankara’nın dış politikasını sadece diplomatik söylemden çıkarıp, askeri ve stratejik etki alanını genişletme amacını ortaya koyar.
Jeopolitik Satranç: “100 yıl sonra Türk askeri Filistin’e dönüyor” söylemi, Osmanlı sonrası dönemde kaybedilen coğrafyalara siyasi ve potansiyel askeri yollarla geri dönme vizyonunu içerir. Garantörlük, sadece Filistin’i koruma misyonu değil, aynı zamanda Türkiye’nin Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki jeopolitik ağırlığını, bir askeri-diplomatik kalkanla Filistin’e kadar uzatma hamlesidir. Türkiye, pasif bir arabulucu yerine, sahada kalıcı güvenlik sağlayacak bir güç olarak konumlanmaktadır.
Şarm el Şeyh Zirvesi, Türkiye’nin artık uluslararası diplomasiyi sadece kurallara göre oynamayacağını, kendi bölgesel çıkarları ve ideolojik duruşu doğrultusunda masayı devirme gücüne sahip olduğunu göstermiştir. Bu rest, Batı ile Türkiye arasındaki gerilimi daha da tırmandıracak, ancak Türkiye’nin Ortadoğu ve İslam dünyasındaki liderliğini pekiştirecektir.
Rafet Ulutürk 14.10.2025
